28 Şubat 2010 Pazar

Beriki(ler) - Öteki(ler) -II-


Önceki yazımı; "Evrensel boyutta ele aldığımızda herkes ÖTEKİ!" diye sonlandırmıştım. Oradan sürdürelim..


"Topluluğa dışarıdan katılan bireyin, eski üyelerin 'boğazlarına ortak' olma olasılığına karşı bazen gizliden gizliye, bazen de açıkça 'düşman' olunur." demiştim yine "Kuşları Boyamak"ta.. Yani, bütün bu ayrımcılığın/ötekileştirmenin/damgalamanın en temelinde ve/veya ortasında EKONOMİ yatmaktadır..


Zenciler, Afrika'dan yola çıktıklarında Kunta-Kinte'ydiler.. Tarlada karın tokluğuna çalışsınlar diye Amerika'ya götürüldüler Avrupalı efendilerince.. Kadınlar, çocuklar hâlâ yok pahasına çalıştırılmakta dünyanın dört bir tarafında.. Din oluşumlarının gelişiminde de ekonomi vardır.. Firavunun zor kullanarak çalıştırdığı İbraniler isyan etmiş; Yahudiliği geliştirmişler, Romalıların köle yaptığı insanlara zulmü Hıristiyanlığın gelişmesine neden olmuş, Yahudi bezirgânların Mekke halkına yaptığı baskı, İslamiyet'in yeşerip büyümesine yardımcı olmuştur! Onlar içerisindeki ayrışmaların temeline bakarsak bir yerlerde "ekonomi"yi buluruz! Yani kültürden, kimlikten vb. önce mutlaka EKONOMİ!


Elbet bunların yoğunluğu farklı farklı!


Zenci köleler, üretici olarak, ekonomiyle daha iç içeyken; beyaz kadınlar, çocuklar, engelliler vb. o kadar değil! Böyle olunca bir araya gelip ortak kültür oluşturmaları, bunu reel hayatta yaşatmaları daha rahat oldu.. Üretici güçlerin en önemlilerinden bir de: Coğrafya'dır.. Bu da yakın yerlerdeki 'öteki' topluluğunun ortak paydada birleşebilmesine olanak verir.. Aynı fabrikadaki, aynı mahalledeki, aynı okuldaki ötekiler..


***


Baba diyalektik, "olayları zaman ve mekân boyutlarında, neden ve sonuç ilişkileri içerisinde yorumlayın!" der.. Boynumuz kıldan ince.. Olayların zaman ve mekân boyutlarını yani Tarihsel ve Coğrafik yanını ele almadıkça bu tartışma eksik kalır ve asla bitmez!


15 Şubat 2010 Pazartesi

Beriki(ler) - Öteki(ler) -I-


TDK, "öteki"nin sıfat olarak karşılıklarından birine: "Mevcut kültürün içinde dışlanmış olan" demiş.. "Beriki"ye de biz karşılık bulalım: "Mevcut kültürün içinde dışlanmış olamayan" ya da "mevcut kültürü oluşturan" diyebiliriz.


Ama elbette ki bu kadarla bitmiyor.. Dışlayan kim(ler), dışlanan kim(ler) oluyor? Neden, nasıl oluyor bu ötekileştirmek; olmaması için neler yapmak gerek gibi birçok soru da yanıt bekliyor..


Yere ve zamana göre de değişiyor bu işlemler. 'Kuşları Boyamak'ta (http://bablogum.blogspot.com/2010/01/kuslari-boyamak.html ) sözünü ettiğim; "'Büyük balık küçük balığı yutar.' Bu sözün doğruluğu kültürel gelişmişlikle ters orantılıdır. Yani, insanlar kendilerini, kültürel olarak ne denli geliştirmişlerse, ilkel duygu ve düşüncelerinden ne denli arınmışlarsa bu söz geçerliliğini o kadar yitirir. Ve insanlık, kendinden güçsüz olanı ezip yok etmek yerine; kendinde olanı 'paylaşma'yı öğrendiğinde onurunu kazanır." bölümündeki "kültürel gelişmişlik"e göre de değişir.. O yüzden hayli geniş bir konudur!


***


Önce "mevcut kültür"ü bir sorgulamaya çalışalım..


Dünyanın her yerinde, 7000 yıl önce başlayan; ataerkil (ya da erkek egemen) sistem/kültür yaşanmakta.. Her ne kadar; ırklar, dinler, uluslar, ekonomik sistemler tüm insanlığı parça pinçik ve birbirine düşman etmişse de, her yerde 'ortak mevcut kültür' denilince, tartışmasız, erkek egemen sistemin yarattığı 'kültür' anlaşılır.


Somut ötekiler - Soyut ötekiler.


İş bu mevcut kültür/lerin berikileri; sağlıklı, güçlü, genç ve orta yaşlı erkekler oluyor ilkin.. Kendilerine benzemeyenleri dışlarlar.. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler ve farklı ırktan olanlar gözle görülür/somutötekileri oluştururlar. Çünkü karşıdan görerek onun NE olduğunu anlayabiliriz.. (Irksal ayrımda bu pek kolay olmasa da zenci, Uzakdoğulu, Kızılderili vb. ayrımı kolaylıkla yapılır, sanırım.)


Soyut ayrımda ise; bireyin kendi istemi dışında NE olduğunu anlamak olanak dışıdır! Yani söylemezse, yazmazsa, hangi gruptan olduğunu belirtecek bir üniforma, giysi vb. takmazsa, taşımazsa kim, nasıl anlayacak?


Bu gruba; ideolojik, dinsel, ulusal, meslekî ve cinsel tercih ayrımı yapılan grupçukları katabiliriz..


Bireyin ideolojisini, dinini, milletini, (işyerinden uzakta ve sivil halde iken) mesleğini ve cinsel tercihini belirtmezse, anlamak hayli zordur! Bazı önyargılarla ve tahmin yoluyla bir takım çıkarımlar yapılabilinir belki..


Ve şunu da ekleyeyim: Evrensel boyutta ele aldığımızda herkes ÖTEKİ! Çünkü; din, ideoloji, millet vd. sayısı ibadullah! Sosyalist liberale, liberal sosyaliste; Hıristiyan Müslüman'a, Müslüman Hıristiyan'a; Türk Yunan'a, Yunan Türk'e; GÖRE öteki! Tam bir "görecelik" var..


9 Şubat 2010 Salı

Amerika'yı yeniden keşfetmek


Gelişmiş ülkeler; bulundukları aşamaya gelene kadar nice aşamalardan geçmişler, nice badireler atlatmışlar, nice savaşlar vermişler.. Bugünkü durumlarını içlerine sindirerek, hak etmişler.. (Yanlış anlaşılmasın, onlar da, yapılmaması gereken rezilce şeyler de yapmışlar. Ama onları başka bir yazıda tartışalım, dilerseniz)


Biz ne yapmışız? Matbaayı bile 200 yıl sonra ancak getirmişiz ülkemize. Kolayımıza gittiği için copy/paste sistemini hemen kabul etmişiz. "Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok" sözüne kurtarıcı gibi -onu da tamamen yanlış anlayarak- sarılmışız. "Nasıl olsa başkaları keşfetmişler, biz de alır kullanırız" kolaycılığına kaçmışız.


Bir aleti, kullanmak için gerekli ve yeterli eğitimi almamış, ehliyeti olmayan kişilerin eline verirsel, ondan almak istediğimiz verimi aslâ ve aslâ alamayız.. Türkiye'de yapılanlar bu aşamada.. "İşler kaplumbağa hızıyla yürüyor" denir.. En üst kademeden, en altına kadar görevli kişiler, ellerindeki son teknolojiyi "iş üretmek" yerine "fal bakmak" için kullanırlarsa kaplumbağanın hiç suçu yoktur! Çünkü o bile -kendine göre- hep ileri gitmektedir.


***


Ekşi Sözlükteki bir yorumu çok sevdim: http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=7383804 Amerika'yı yeniden keşfetmek: Yeniden keşfedilmesine gerek olmayan kıta Asya, Avrupa hatta Antarktika olsa bir yere kadar mantıklı olacak, ama sözü edilen kıta önce Kolomb sonra da Americos Vespuci denen amca tarafından keşfedildiği için ironik bir deyim. Demek ki neymiş Amerika'yı yeniden keşfetmek elzemmiş. "ilk keşfettiğin haliyle bırakırsan iki tane Hindistan'ın olur. Bir tane bile Amerika'n olmaz."


Genelde anlaşılandan çok farklı!

1 Şubat 2010 Pazartesi

Niye hayat daha güzel değil?!


Hepimizin bildiği gibi; insanoğlunun 5 ana duygusu var.. Bunlara bağlı olarak, yürümek, kaldırmak, yüzmek, düşünmek, konuşmak vb. gibi bazı eylemleri gerçekleştireceğimiz organlarımız da gelişmiş durumda.. Bunların sağlıklı insanlarda, normal olduğu kabul ediliyor. Sakatlarda da bu organlardan birinin ya da bir kaçının olmamasından/gerektiği gibi çalışmamasından doğan problemler var.


İşte sakatlar; genellikle kendi çabalarıyla, çalıştıramadıkları duyularının/organlarının yerine başka duyularını/organlarını güçlendiriyorlar.


Örneğin; işitme duyusu yoksa ya da azsa; yazısı normalden güçlü olabiliyor. Yürüyemiyorsa; kolları güçlü olabiliyor, halter kaldırabiliyor, çok iyi yüzebiliyor, okuyabiliyor, beyinsel olarak daha güçlü olabiliyor.. Göremiyorsa; kulakları, dokunma hissi ve hatta 6. his denilen normal insanlarda olmayan 'önceden hissetme' duyuları gelişmiş olabiliyor, yine geliştirdikleri beyin gücü sayesinde iyi derecede 'satranç' oynayabiliyor. Vb.


'Başarı' buradan sonra doğuyor! Sakatlar; geliştirdikleri yanlarını akıllıca kullanabildiklerinde, toplumun sağlıklı üyelerinin kolay kolay altından kalkamayacakları işleri bile rahatlıkla yapabiliyorlar! Berikilerin de iyi niyetli olanları, yapamadıkları şeylerin bu sakatlar tarafından yapıldığını görünce, alkışlıyorlar!


Bu noktada 'iyi niyet-kötü niyet' (sağlamların) duyguları öne çıkıyor. Bu da 'toplumsal bilinç'le, eğitimlilikle, ekonomik anlamda kalkınmışlıkla yakından ilgili.. Yani, fiziksel engellerin kaldırılması yetmez! Kafalardaki engellerin de kaldırılması, bunun da 'eşzamanlı' olması gerekir.. İstersek uzay merkezi gibi döşenmiş kentlerde yaşayalım; toplumun yaygın bilinç düzeyi yerlerde sürünüyor ise: "Niye hayat daha güzel değil?!" diye sormaya devam ederiz..