Sonra belki çay içeriz. şansımız varsa yağmur da yağar.
damlalara huzur yüklemece oynarız.
benim damlam seninkini alnından öper.
güzel şeyler olur belki.
sen gel bence..
LALE MÜLDÜR
ÖMÜR
Farkında olmalı insan...
Kendisinin, hayatın, olayların, gidişatın farkında olmalı.
Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen...
Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli.
Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli.
Şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli.
Henüz bebekken 'Dünya benim!' dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu, ölürken de aynı avuçların 'her şeyi bırakıp gidiyorum işte!' dercesine apaçık kaldığını fark etmeli.
Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli. Baskın yeteneğini fark etmeli sonra.
Azrail'in her an sürpriz yapabileceğini, nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan
Hayvanların yolda, kaldırımda, çöplükte ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli.
Yaratılmışların en güzeli olduğunu fark etmeli ve ona göre yaşamalı.
Gülün hemen dibindeki dikeni, dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli.
Evinde kedi, köpek beslediği halde çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli.
Eşine 'seni çok seviyorum!' demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli.
Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli.
Zenginliğin ve bereketin sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli.
Annesinden doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını ve aşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini fark etmeli, fark etmeliyiz çok geç olmadan.....
Ömür dediğin üç gündür, dün geldi geçti yarın meçhuldür...
O halde ömür dediğin bir gündür, o da bugündür....
CAN YÜCEL
Gitmek unutmak değildir, sen bunu çok iyi biliyorsun.
Aklımda gözlerin varken, sen buna gitmek mi diyorsun?
CAN YÜCEL
Sonra belki çay içeriz. şansımız varsa yağmur da yağar.
damlalara huzur yüklemece oynarız.
benim damlam seninkini alnından öper.
güzel şeyler olur belki.
sen gel bence..
LALE MÜLDÜR
ÖMÜR
Farkında olmalı insan...
Kendisinin, hayatın, olayların, gidişatın farkında olmalı.
Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen...
Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli.
Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli.
Şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli.
Henüz bebekken 'Dünya benim!' dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu, ölürken de aynı avuçların 'her şeyi bırakıp gidiyorum işte!' dercesine apaçık kaldığını fark etmeli.
Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli. Baskın yeteneğini fark etmeli sonra.
Azrail'in her an sürpriz yapabileceğini, nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan
Hayvanların yolda, kaldırımda, çöplükte ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli.
Yaratılmışların en güzeli olduğunu fark etmeli ve ona göre yaşamalı.
Gülün hemen dibindeki dikeni, dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli.
Evinde kedi, köpek beslediği halde çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli.
Eşine 'seni çok seviyorum!' demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli.
Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli.
Zenginliğin ve bereketin sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli.
Annesinden doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını ve aşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini fark etmeli, fark etmeliyiz çok geç olmadan.....
Ömür dediğin üç gündür, dün geldi geçti yarın meçhuldür...
O halde ömür dediğin bir gündür, o da bugündür....
CAN YÜCEL
Gitmek unutmak değildir, sen bunu çok iyi biliyorsun.
ÖLÜMÜN YAŞAMAK OLDUĞU
Körpecik fidanlar vurulur mu ki
Göğüsler birdenbire karanfil
Güneş mi doğuyor, sabah mı
Tohum toprağı zorluyor
Daha durulur mu ki
Akdeniz adı gibi ak mı ki
Yol var ölümden öte
Yol var akan su
Hem gençlik bu
Ölümler yaşamak mı ki
Ve yaşam ince bir dal mı ki
Deli rüzgârların eğdiği
Ben sussam yüreğim susmuyor
Kurşunsa kurşun
Özgürlüğün rengi al mı ki
İBRAHİM ERGİN
..ve yaz ki Barba
dün biri geldi buraya
yağmurlu bir yaz akşamıydı gözleri
geceleri kitap okur
taş taşırdı gündüzleri
İLHAMİ BEKİR TEZ
Gökyüzüne iz bırakan bir kuş busesi
gibisin ey yüreğime yerleşen kalabalık
Ne varlığın belli
ne yokluğun yalnızlık
HALİM YAZICI
Şimdi bile
Ne zaman girse düşüme, o
turunç memeli yârim,
Hâlâ o turunçlarla, yıldız
yüzü ne zaman görünse
Ve alev alev vücudu
Sevda ateşiyle delik deşik
O tazecik hâli için seçtiğim
güzel ne zaman girse düşüme
Karlar altında kanar yüreğim,
vurur... vurur...
Şimdi bile
Lotus gözlü yârim bana dönse
Sevdayla baygın,
Yeniden uzatırdım özlemli
kollarımı ona
Baldan sarhoş olmuş arıya
dönerdim
Bir nilüferin özünü içerek
dudağından.
Şimdi bile
Onu uzanmış görsem, gözleri
açık,
Yaprakları alev alev, solgun
yanına dönüp
Beni çağıran,
Sevgim bir çelenk olurdu,
Gece bizi sarardı
Günün göğsünü öpen kara saçlı
bir âşık gibi.
Şimdi bile
Boş gözlerim göstersin bana,
ah göstersin bana
Yitik çocuğumun bütün
yüzlerini.
Ey altın halkalar,
Manolya çiçeklerinin
yanaklarını okşayan
Ve siz beyazlıklar, tatlı
beyazlıklar,
Üstünüze dudaklarım ne güzel
yazardı
Bir daha yazmayacakları
öpüşten mısralar.
Şimdi bile
Ki ölüm, kaymış gözler
üstünde kırpışan
Kirpiklerinin ve aşktan harap
olmuş
Sebu endamının acısını sunar,
Ve tüller arasında titreşen
Memelerinin pembe
çiçeklerini, beni mest ederek.
Ateşten dudaklar ki, bir gün
dudaklarımla mühürlenmiş
Beni harap edip.
Şimdi bile
Ki pazarlarda, çarşılarda
anıldı derdi,
Beni candan sevmek derdi,
Altın ve gümüş için alıp
satan adamcıklar,
Gözlerini ovuştururlar, ama
hiçbir deniz prensi
Götürmedi iğrenç yatağına
onu.
Bir tanem benim.
Setrenin omuza asılışı gibi
sarılırdın bana.
Yavrucuğum.
Şimdi bile
Hâlâ hayranım o siyah
gözlere, ipekli ve okşayıcı,
Hep öyle mahzun, mahzun
büsbütün ve kapanmış kirpikleri
Tatlı bir gölge salan
gülümser gözlere,
Ne başka bir bakıştı o.
Taptaze dudaklar deli eder
beni hâlâ, o dudakların kokusu,
O büklüm büklüm saçlar,
dumanların en incesi,
Narin parmaklar ve zümrüt
gözlerin yeşil gülüşü.
Şimdi bile
Hatırlıyorum nasıl usulca
cevap verirdin bana,
Ellerin saçlarımda, tek can
olurduk ikimiz,
Ve sunardı dudakların ateşli
bir hatıra bana:
Görmüştüm mehtaplı gecelerde
sevişmesini
Rati rahibelerinin
Altın bir lâmbayla tapınağa
girdiklerini
Gelişigüzel yere serilip uyuduklarını görmüştüm.
Şimdi bile
Ki hep gençliklerini düşünen
Kule hâkimlerinin
Dinlediğim sözlerinden
usanmışım.
Yârimin iç çekişlerinin
tadını arıyorum boşuna,
Üzerinde uyuduğumuz karışık
renklerin fısıltısını,
Doğru sözcükler, tuhaf
sözcükler,
Bir derenin gümüş çağıltısını
andıran.
Şimdi bile
Selvilerle güllerden bezgin,
Mavi dağlardan, esmer tepelerden,
Denizin şarkısından bezgin, sihirli gözlerin parıldadığı,
Kelebekler gibi ellerin üstüme konduğu, tarla kuşu
öterken.
Çocukların gülüşerek derede çimdiği günleri düşünüyorum.
Şimdi bile
Bu hayatın doyulmaz tadına varmışım, biliyorum,
Büyük şölende yeşil kadehten içmişim,
Bir ömür boyu ancak,
Yârimi görmüşüm bir an, akmış gözlerime vücudunun açtığı
Ebedî ışık seli.
Eski
bir Hint şiiri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder