1 Ocak 2010 Cuma

İYİLİK ÜZERİNE

William Saroyan demiş ki: "Herkes -kendi gördüğü şekliyle- kötü bir dünyada yaşayan iyi bir insandır." Bir de "Karşındakini parmağınla göstererek iyi ya da kötü olduğunu söylerken diğer dört parmağının da kendine dönük olduğunu unutma!" diyen bir atasözü vardır. Bu iki sözü bir arada kullanıp düz mantıkla olaya baktığımızda "kötü" kavramının sonunu getiririz. Öyle ya "kendini dört kez iyi kabul eden insan karşısındakilerin bir kez olsun iyi olduğunu kabulleniyor" demektir. O halde derdimiz nedir? Her şeyin güllük gülistanlık olması gerekmez mi?
 
Önce, hiçbir sağlıklı insan yaptığı herhangi bir işi "yanlış yapıyorum" diye yapmaz. Yaptığı işin yanlışlığını sonradan fark ederek düzeltir ya da düzeltmez o ayrı konu. Ama bir işi yapmadan önce ya da yaparken "doğru" olduğunu tahmin ederek yapar. Böyle olduğunda; herkes kendine göre "iyi"sini yaparsa "kötü" kalmaz demektir.
 
Bu durumda "kötülük" denilen olgu, acaba UFO'larca uzaydan mı getiriliyor? Ya da Van Gölü Canavarı gibi denizlerin dibinde saklanıp canı sıkıldıkça ortaya mı çıkıyor? Hiçbiri değil. Ayaklarımızı yere basarak doğru tahliller yaparsak görürüz ki "iyilik" de, "kötülük" de "insanların" eseri. Elle tutulup gözle görülmeseler de sonuçları bütün insanlığı yakından etkileyen bu çok geniş boyutlu iki kavram üzerine kitaplar yazılmıştır. Daha da yazılacaktır. Burada üzerinde durmak istediğimiz yan; bu kavramların insan topluluklarının yaşamına nasıl girdiği, onları nasıl etkilediği.
 
Toplumların ekonomik ilişkileri içerisinde "DURUMLARI ve ÇIKARLARI" birbirine taban tabana zıt iki ayrı insan kümesi vardır ki, işte sorunun asıl kaynağı buradadır. Bu kümelerden bir tanesi diğerinin üzerindeki egemenliğinin sürmesini ötekisi de kalkmasını ister. Bunun savaşı yapılır. İşin şaşılası yanı, bu savaş mertçe yapıldığında ortaya 'kötülük' diye bir olgu çıkmaz. Savaşın adı konmuştur. Taraflar saflarını bilirler. Ona göre davranırlar. Ama gelgelelim bir taraf diğer tarafı arkadan ya da içerden vurmaya kalkınca işin rengi değişir. Ortalığı bir toz duman sarar ki göz gözü görmez. Kan gövdeyi götürür. "Kötülük" Canavarı ortaya çıkar.
 
Bu insan kümelerinden birisi diğerine ait olan hemen her şeyi, başta emek gücü olmak üzere inançlarını, düşüncelerini, kültürünü, duygularını, cinselliğini, yaşını, güzelliğini, engelliliğini sömürmek ister. Diğeri de bu davranışa gücünün yettiğince karşı koyar. Savaşır. Ya da koyamaz. Alabildiğine sömürülür.
 
Bir de bu kümelerin dışında 'iki cami arasında beynamaz' başka kümeler de vardır ki bunların hâli daha bir içler acısıdır. Ne zaman, hangi durumda, kimden yana tavır alacaklarını bilemediklerinden 'deli danalar' gibi oradan oraya koşturup dururlar. Özenti içinde olduklarından ne 'örs' olurlar ne 'çekiç'. Ezildikleri halde ezenden yanaymış gibi görünüp onların "çanak yalayıcılığını" yapmaya çalışırlar. Onu da beceremeyip yüzlerine gözlerine bulaştırırlar. Öylesine onursuzca yaşayıp giderler.
 
"İyilik" kavramı da garibim, bunların haline bakıp bakıp boyun büker. Sahi yazının başlığını "İyilik Üzerine" koymuştuk değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder